Kralın Sabır Yolu
GET STARTED
Herkese merhabalar,
Dünyada geçtiğimiz haftanın en büyük
gelişmesi, Kraliçe Elizabeth’in ölümü ve oğlu Galler
Prensi Charles’ın İngiltere Kralı olarak tahta geçmesi
oldu. Kral olmanın aslında büyük bir sabır ve irade
meselesi olduğunu bizlere anlatan bu hikayenin satır
aralarını bu yazımda sizlerle paylaşmak istiyorum.
Hayatta hiçbir şey göründüğü kadar kolay değildir,
mottosu ile başlayabiliriz çünkü Charles kral olma
yolunda ilerlerken belki de bu kadar beklemesi
gerekeceğini asla düşünmedi. Netflix ekranlarında yer
alan The Crown dizisinde bir sahne var; gençlik
yıllarında Charles en büyük aşkı olan ve şu anda kraliçe
ünvanı kazanmış bulunan eşi Camilla’ya şunları söyler;
“Yaşadığım psikolojiyi anlıyor musun? Her an kral
olabilirim çünkü sıra bende fakat aynı zamanda ömür boyu
kral olmadan kraliçenin gölgesinde yaşamak zorunda
kalabilirim, bunun beni nasıl bir gölgede bıraktığını
anlayamazsın!”
Bu noktada Charles, Londra sosyetesinin
önde gelen ailelerinden birinin kızı olan Camilla Bowles
ile aşk yaşamaya başladı çünkü annesinden asla
göremediği ilgi ve sevgiyi bu kadın ona fazlasıyla
gösteriyordu. Aynı zamanda iki konuda çok iyi
anlaşıyorlardı; müzik ve mizah. Birlikte konserlere
giden ikili, çevredekilerin tanımıyla sanki ruh ikizi
gibiydiler. Yine de hayat kendi oyununu oynamayı tercih
ederek onları bir süreliğine ayırdı çünkü kraliyet
ailesi, sosyete içerisinde çapkın bazı isimlerle geçmişi
olan Camila Bowles ismine onay vermedi. Bu sırada
Charles ailesi ile ilk büyük fikir ayrılığını yaşadı ve
aslında kral olana kadar aile içerisinde hiçbir söz
hakkının olamayacağını fark etti. Hayatına devam etmek
ve tahtın kendisine geçmesini beklemek dışında bir
seçeneği bulunmayan Charles, Sarah Spencer ile flört
etmeye başladı. Bu isme dikkat, çünkü daha sonra
evleneceği Diana Spencer’ın ablası oluyor. Charles ile
Sarah flört ettikleri dönemde Diana daha on altı
yaşındaydı ve gelecekteki İngiltere Kralını ablasından
elinden almayı kafasına takmış durumdaydı. Son derece
hırslı bir kadın olan ancak bu hırsını saklamayı çok iyi
beceren Diana, o yaşlarda Charles’ın dikkatini çekmeyi
başardı ve ablasından ayrıldığı anda onunla kendisi
flört etmeye başladı. Daha da önemlisi, kraliyet
ailesine kendini sevdirdi. Bu genç kadın, enerjisi ve
güler yüzüyle herkesin sevgisini kolaylıkla kazanıyordu.
Charles ilk başlarda aradığı aşkı Diana isimli bu genç
kadında bulduğunu düşünüyordu fakat sonra onun bir amacı
olduğunu ve herkese kendini sevdirmeye çalıştığını fark
etti; aileye girmek istiyordu! Charles bu ilişkiyi
noktalamak istediğinde Kraliçe Elizabeth artık
evlenmeleri gerektiğini düşünüyordu ve hazırlıklar
başladı. Bu durum, Charles’ın hayatında yaşadığı ikinci
büyük uyanış oldu; hem sevgilisi Camilla Bowles ile
ilişkisi engelleniyor hem de bundan yıllar sonra aslında
aşık olmadığı Diana isimli toy bir kızla evlenmesi için
kraliyet ailesi tarafından kendisine baskı yapılıyordu.
Yıllar sonra şöyle diyecekti; “Kendi hayatımı asla
yaşayamadım.”
Nedense Prenses Diana hakkında olumsuz
hiçbir şey söylenemiyor ve örneğin kocasına gazeteciler
önünde defalarca hakaret etmiş olması normal
karşılanıyor. Bu duruma, zengin erkek fakir kız
hikayesinde herkesin mağdur edebiyatına ikna olması
diyebiliriz; oysa Diana pürü pak ve sütten çıkmış ak
kaşık değildi. Charles, boşandıktan sonra soluğu eski
aşkı Camilla Bowles’un yanında aldı çünkü onu asla
unutamamıştı ve üstelik kendinden yaşça küçük Diana’nın
çocuksu hareketlerini ve sürekli ilgi isteğini artık
kaldıramıyordu. Kraliçe Elizabeth, yıllar içerisinde
Camilla’yı benimsedi ve hatta ölmeden önce, oğlu Charles
kral olduğunda mutlaka eşi Camilla’nın kraliçe ünvanı
almasını vasiyetine ekledi. Belki de yıllar önce onları
ayırdığı için pişman olmuştur…